FORUM HER ÅžEY

Zaman Biçimi 11:57 AM


  • Üye olmadan yeni konu açamazsınız

Kullanıcı Profili
05-27-2012 01:23 AM
Kurucu
Üye No : 1
Durum :
Mesajlar : 165
Konular : 109
Yaşadığım Yer: : EskiÅŸehir
Cinsiyet :
Profil Ziyaret Sayısı : 21
Referanslar : 1
Rep Puanı : 30000



|
Alıntı
Montezuma'nın bedduası

Yolunuz günün birinde Mexico City'ye düşerse bu kalabalık kentin tam orta yerinde yükselen San Fransisco Katedrali'ni görmeyi sakın ihmal etmeyin Tüm bir Latin Amerika kıtasının en büyük Hıristiyan ibadethanesi olan bu görkemli yapı 1970'lerden bu yana tam ortasından kırık durumda ve her yıl bir kaç santim toprağa gömülüyor Katedrali yokoluşa gotüren 500 yıllık kronolojinin başlangıç noktasında ise insanlık tarihinin en ibret verici toplu katliamlarından biri var



Bu yazının öncelikle şu samimi özeleştiri ile başlaması benim için bir namus borcudur Latin Amerika'nın iki önemli ülkesi Meksika ve Peru'yu görene dek Osmanlı Devleti'nin "fütuhat politikası"nda zaman zaman barbarca yöntemlere başvurduğuna dair -büyük bölümü Avrupalı tarihçilerin kaleminden türeyen- o beylik iddialara itiraf edeyim ki geçmişte belli ölçülerde prim verdiğim olmuştur Ancak ne zaman ki adlarına "İspanyol" ve "Portekizli" denilen iki Avrupalı ulusun Latin Amerika'da gerçekleştirdikleri benzersiz vahşetin kanıtlarını bizzat gözlerimle gördüm o günden bu yana Osmanlı Devleti konusunda bilip bilmeden atıp tutan entellerin önünde etten bir duvar olmayı vazgeçilmez bir görev sayıyorum

Türk tarihini 29 Ekim 1923'den başlatıp günah ve sevaplarıyla koskoca bir geçmişi yok sayan sığ bakış açısı Osmanlı'nın o dengeli fetih felsefesini barbar işgalcilerin -hiç bir ahlâkî ilkesi olmayan- şuursuz yağma hareketleri düzeyine indirgeyen sefil bir yaklaşımla birleşince iyice çekilmez oluyor doğrusu Hele de Peru'nun bLinkleri görebilmek için üye olmalısın :)enti Lima'daki "Engizisyon Müzesi"ni gezerken karşıma çıkan kiliseye ait işkence tezgâhlarını ve müzenin duvarında asılı olan ünlü "fetva"yı gördükten sonra! "Peru fâtihi" Francisco Pisarro bu ülkenin kıyılarına ulaşıp İnkalar'ı kitleler halinde kesmeye başladığındayüreğinde hâlâ azıcık vicdan duygusu bulunan bazı Engizisyon rahipleri duruma isyan etmiş ve ünlü komutana bu kadar çok kan dökmemesi yolunda uyarıda bulunmuşlar Pisarro bakmış ki rahiplerin homurdanmaları gitgide artıyor bunun üzerine kendisine yakın bulduğu bir kaç kardinalden insanlık tarihine geçecek şöyle bir fetva almış: "Fethedilen bu topraklarda yaşayan canlılar (İnka İmparatorluğu'nun mensuplarını kastediyor) her ne kadar insana benzer bir görünüme sahip olup iki ayakları üzerinde yürümekteyseler de sonuç itibarıyla Engizisyon Mahkemesi bunların farklı bir hayvan türü oldukları kanaatine varmıştır Bu vesileyle düşünme ve iman etme yetisinden yoksun olan bu 'hayvanların' katli vacip görülmüştür"

Belki bilirsiniz Pisarro'nun vebanın pençesindeki Portekiz'inden gelen rahiplerin "hayvan" diye tanımladığı o İnkalar Cusco'daki Maccu Picchu dağının 4000 metre yükseklikteki zirvesine yapılış sırları günümüzde bile hâlâ çözülemeyen modern bir kent kurmuşlardı Ayrıca o insanlar taş bina yapımında yeryüzünün gelmiş geçmiş en müthiş mühendisleriydiler

Ancak ben bu pazar sizlere Peru'yu ve İnkalar'ı değil en az onun kadar dramatik olan Aztekler'in öyküsünü anlatacağım İnkalar'a da önümüzdeki haftalarda geleceğiz inşaallah Yalnız bu konuya geçmeden önce şu ünlü "Osmanlı barbarlığına" ilişkin tatsız bir anımı da aktarmadan edemeyeceğim Latin Amerika'daki "Avrupa tarihine" tanıklığımdan yaklaşık bir buçuk yıl sonra bu kez binlerce kilometre uzaktaki Mısır Piramitleri'nin tam dibinde bana Keops piramitinin özelliklerini anlatan tarih cahili bir Arap arkeolog ile gırtlak gırtlağa gelmiştim Eliyle büyük piramiti işaret eden çok bilmiş Arap kardeşim "Bu yapının zirvesinde daha önce altından yapılma bir kaplama varmış" diye mırıldandı"Eee?" dedim "Ne oldu o kaplamaya?" "Ne olacak?" diye söylendi "Mutlaka Osmanlı dönemindeki idareciler çalmıştır!"

"Sen hayatında hiç Türkiye'ye gittin mi?" diye sordum bu snob arkadaşa "Hayır" dedi "Pekiyi ya İngiltere'ye hiç gittin mi?" Ona da yanıtı olumsuzdu Bunun üzerine muhatabıma şunları söyledim: "Senin ülkenden çalınan herşey onca mumya hiyeroglif yazıt ve antik eşya şu anda Londra'da British Museum'un teşhir salonlarında duruyor Benim senin topraklarını tam 400 yıl yöneten gariban ülkemde ise Mısır'dan gitme bir vazo dahi yok Adam ol ve bana İngilizlerin kaleme aldığı o küstah tarih kitaplarının ağzıyla konuşma!"

Ülkesinin İngiliz ve Fransızlarca yağmalanmışlığının ağır faturasını günah keçisi yaptığı Osmanlı'ya çıkartarak vicdanını rahatlatmaya çalışan bu beyni yıkanmış arkeologla beni o dakika birbirimizden zor ayırdılar Sizin anlayacağınız "Osmanlı barbarlığı" geyiği sözkonusu olduğunda biz Türklerin dışarıda da işimiz zor içeride de!

Ancak elbet devran bir gün dönecek


Bir uygarlığın çökertilişi

9'uncu Aztek İmparatoru Montezuma II 1502 yılında tahta geçtiğinde yönetmeye talip olduğu ülkesi kuzeyde bugünkü Teksas'tan başlayıp güneyde ise Honduras ve Nikaragua'yı içine alan dev bir imparatorluğa dönüşmüştü Tarihlerinin en geniş sınırlarına ulaşan Aztekler matematikten astronomiye inşaat mühendisliğinden tekstile dek bir çok alanda altın çağlarını yaşamaktaydılar Ülkenin her köşesi birer mühendislik harikası olan dev piramit tapınaklarla donatılıp pek çok yerleşim biriminde canlı bir ticarî hayat hüküm sürerken Tenochtitlan'da da (günümüzün Mexico City'si) ülkeye ilişkin bütün yıllık planlamalar bir güneş yılını tamı tamına 365 güne bölen ünlü "güneş takvimi" ile yapılmaktaydı Onların son derece hassas astronomik hesaplamalardan sonra buldukları bu takvimi gündelik hayatlarında kullandıkları dönemde 8 bin kilometre ötedeki Avrupa'da ise astronomi biliminin temellerinin henüz yeni yeni atılmaya başlandığını hemen hatırlatalım Kralı adına yeni dünyanın zenginliklerini keşfetmeye çıkan İspanyol komutan Hernando Cortes 1519'da yanında 11 gemi 508 asker 100 dolayında gemici ve 16 at ile işte böyle bir "rüyalar ülkesi"ne ayak basacaktır Dinlerine çok bağlı olan Aztekler "yıllar önce uzak diyarlara gitmiş sakallı bir tanrınıngün gelip yeniden döneceğine" ilişkin köklü bir efsaneye inanmaktadır Bu yüzden de sakallı Cortes'i adeta bir çeşit "mesih" gibi karşılarlar Özellikle de İspanyolların yanlarında getirdikleri atlar onları çok şaşırtmıştır Çünkü Amerika kıtasında o tarihe kadar at nesli yoktur Ayrıca sonradan uygarlıklarının sonunu getirecek olan barutu ve top namlularını da çocukça bir ilgiyle karşılarlar Seçkin bir rahip olarak yetiştirilmiş İmparator Montezuma'nın tavrı tebâsından farklı olmaz Uzaklardan gelen bu konukların Azteklerin kutsal metinlerindeki "vaad edilmiş kişiler" olduklarını düşünerek onlara hiç tereddütsüz ülkesini ve servetini açar Her yer altın ve gümüş rezervleriyle doludur ancak işin ilginç yanı bu iki ****lin Aztek ticaret hayatında hiç bir karşılığı yoktur İspanyollar yerlilerin ticaret hayatında ödeme aracı olarak "renkli tavus kuşu tüyleri" kullandıklarını içinde farkederler Ülkedeki ana değer birimi budur

Aztek inançlarını lehine kullanarak ülkeyi sinsice adım adım işgal eden Cortes Tenochtitlan'a ulaştığında ise Montezuma'nın iktidarı için ciddi bir tehlike haline gelmiştir Çünkü Aztekler'in çok büyük bir kısmı artık onun denetimine girmiş durumdadır

Yerlileri çok korkutan yoğun bir top ateşi sonucunda Aztek İmparatorluğu'nun rüya Tenochtitlan düşer ve Montezuma Cortes'in adamları tarafından gözaltına alınır Gözü dönmüş İspanyol askerleriyaşanan arbede sırasında imparatoru ağır biçimde yaralamışlardır Ki günümüzde bazı kaynaklar olayın bir yaralama olmadığını Montezuma'nın doğrudan doğruya işkence gördüğünü söylüyor

Tutuklu bulunduğu zindanda gördüğü ağır işkencelerin yanısıra tedavi edilmeyen yaraları nedeniyle derin acılar içinde kıvranan imparator bir kaç günü bu şekilde geçirdikten sonra 30 haziran 1520 günü 54 yaşında hayata veda eder Ölüm anına tanık olan bazı İspanyol askerleri ve Aztek yerlilerionun son nefesini verirken gözyaşları içinde bir beddua mırıldandığını anlatırlar çevrelerine İmparator kendince farklı bir ad verdiği Yaradan'ına yalvarmakta ve "ülkesini yok eden bu vahşilerin cezasız kalmamasını" dilemektedir Ancak kulağına çalınan bu dramatik olay Cortes'in umurunda bile olmaz O önündeki son engelin de ortadan kalkmasından dolayı gayet hoşnuttur

Ardından büyük bir seferberlik başlar Ülkede Aztekler için dinsel anlamı olan ne kadar kutsal simge varsa hepsi teker teker yokedilir En sonunda sıra "büyük piramit"e yani "Templo Mayor"a gelecektir Cortes Aztekler'in kendi dinlerince bir çeşit "hac noktası" olarak kabul ettikleri bu dev yapıyı hiç bir vicdanî rahatsızlık duymaksızın yerle bir ettirir Ve hemen yakınlarına da Latin Amerika'nın en büyük Hıristiyan ibadethanesi olan San Fransisco Katedrali'ni yaptırır Tabiî ki tümüyle Aztek halkından çaldığı maddî kaynaklar ve köleye dönüştürdüğü yerlilerin kol kuvvetiyle! Yıllar geçip İspanyolların Latin Amerika'daki egemenliği pekiştikçe bölgedeki büyük yıkımın son izleri de silinecek ve "Templo Mayor"dan geriye bir tek taş hattâ yerini bilen biri dahi kalmayacaktır


Alıntı.
Rapor Et


  • Üye olmadan yeni konu açamazsınız




 







Zaman Biçimi 11:57 AM

Free Web Hosting